İçeriğe geç

Gözü göz olmamak ne demek ?

Gözü Göz Olmamak Ne Demek? – Güç, Görme ve Görülme Arasında Bir Siyaset Bilimi Okuması

Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerinin yalnızca ekonomik ya da hukuki alanlarda değil, algı dünyamızda da şekillendiğini gözlemlerim. “Gözü göz olmamak” ifadesi, ilk bakışta soyut bir deyim gibi görünür; ancak derinlemesine incelendiğinde, iktidar, görünürlük, tanınma ve vatandaşlık arasındaki çelişkileri ortaya çıkarır. Bu yazıda, bu kavramı iktidar, kurumlar, ideoloji ve vatandaşlık eksenlerinde çözümleyerek, hem erkek egemen stratejik gücü hem de kadın odaklı katılımcı bakışı harmanlayarak ele alacağız.

İktidarın Körlüğü: Görmek mi, Görünmemek mi?

İktidar, çoğu zaman “gören” konumundadır; o her şeyi izler, denetler ve sınıflandırır. Ancak “gözü göz olmamak”, iktidarın bu “görme yetisinin” ideolojik bir illüzyon olduğunu ima eder. Michel Foucault’nun panoptikon kavramını hatırlayalım: herkesin gözetlendiği bir toplumda, gözetleyen de aslında kendi düzeninin esiridir. Çünkü güç, görünür olmanın değil, görünmez kalabilmenin sanatıdır.

Modern devlet, vatandaşını gözleyen bir yapıya dönüşürken, vatandaş da yavaş yavaş “görülmekten” çok “izlenmeye” razı hale gelir. Gözü göz olmayan bir düzen, sadece bireyin değil, kurumların da körleştiği bir yapıdır. Devletin gözü, adaleti değil kontrolü görür; medyanın gözü, gerçeği değil tıklanabilir olanı izler. Peki bu durumda kim gerçekten görüyor, kim görülüyor?

Kurumların Kör Noktası: Bürokrasi ve Görsel İktidar

Bürokratik kurumlar, gücün görünmez mekanizmalarıdır. Bir vatandaşın dilekçesi, kimliğinin bir uzantısı değil; bir dosya numarasına dönüşür. Gözü göz olmayan bir sistem, duyguyu ve insani teması dışlar. Görme, bir prosedür halini alır. Devlet memuru, vatandaşı değil, formu görür. Bu da siyasal yabancılaşmanın temelini oluşturur.

Bu noktada erkek ve kadın siyaset anlayışlarının farkı belirginleşir. Erkekler, genellikle güç odaklı, stratejik ve yukarıdan bakan bir “görme” pratiğini temsil ederler. Onların bakışı, iktidar ilişkilerini sürdürmeye yöneliktir. Kadınlar ise çoğunlukla ilişki kuran, empatik ve katılımcı bir “görülme” siyaseti geliştirir. Kadın bakışı, yalnızca görmek değil, aynı zamanda anlamaktır. Bu, demokratik katılımın ve toplumsal etkileşimin temeli olur.

İdeoloji ve Görme Biçimleri: Gerçeği Kimin Gözünden Görüyoruz?

İdeoloji, bireyin neyi görüp neyi göremeyeceğini belirleyen görünmez bir filtredir. “Gözü göz olmamak” aslında bu ideolojik perdelenmeye işaret eder. İnsanlar çoğu zaman kendi bakışlarını değil, kendilerine öğretilen bakış açılarını kullanırlar.

Bir toplumda medya, eğitim sistemi ve din kurumları “görme yetimizi” biçimlendirir. Bu durumda, vatandaşın gözü artık kendine ait değildir; ideolojinin gözü haline gelir. Gözü göz olmayan birey, sadece izler, ama anlamaz; tepki verir, ama sorgulamaz. Bu noktada, siyaset bilimi bize rahatsız edici bir soru yöneltir: Gerçekten özgür bir bakışa sahip miyiz, yoksa sadece bize verilmiş bir çerçevenin içinden mi görüyoruz?

Vatandaşlık ve Görülme Hakkı: Demokratik Körlük

Vatandaş olmak, yalnızca haklara sahip olmak değil, aynı zamanda görülmeyi talep etmektir. Ancak demokratik sistemler bile bazen “görünürlük eşitsizliği” yaratır. Bazı kimlikler, etnik gruplar, cinsel yönelimler ya da sınıflar daha fazla görünürlük kazanırken, diğerleri siyasal sahneden silinir. Bu durumda, “gözü göz olmamak” bir kimlik politikasına dönüşür. Görülmeyenler, sistemin “kör noktasında” yaşarlar.

Bu bağlamda, kadınların demokrasiye kattığı en önemli boyut, görülme mücadelesidir. Kadınlar yalnızca güç talep etmez, aynı zamanda tanınma, temsiliyet ve eşit görünürlük isterler. Erkeklerin siyasal stratejileri, çoğu zaman güç alanını korumaya yönelirken; kadınların katılımı, o alanı paylaşma ve genişletme yönündedir. Böylece “görmek” ve “görülmek” arasındaki hiyerarşi kırılır, siyaset daha insani bir forma kavuşur.

Sonuç: Görmenin Siyaseti, Körlüğün Bedeli

“Gözü göz olmamak” ifadesi, yalnızca bir metafor değil, modern siyasetlerin içsel krizini anlatan güçlü bir simgedir. Görmenin iktidarı, anlamanın yerini aldığında, toplumlar birbirine değil, sadece kendi yansımalarına bakar hale gelir. Bu körlük, demokratik katılımın zayıflamasına, empati eksikliğine ve toplumsal çözülmeye yol açar.

Provokatif bir soru: Sen gerçekten görüyor musun, yoksa sadece bakıyor musun? Belki de artık görme biçimimizi değil, görme hakkımızı yeniden düşünmenin zamanı gelmiştir. Çünkü siyasetin en derin krizi, gözlerin açık ama bilincin kapalı olduğu bir dünyada yaşamaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino şişli escort
Sitemap
elexbet yeni girişprop money